Перевод: с русского на все языки

со всех языков на русский

bir yere kadar

  • 1 докатить

    yuvarlamak
    * * *
    сов.
    1) ( bir yere kadar) yuvarlamak
    2) разг. ( быстро доехать) varı vermek

    сади́тесь, жи́во докачу́ — binin, çabucak ulaştırırım

    Русско-турецкий словарь > докатить

  • 2 докатиться

    yuvarlanmak
    * * *
    сов.
    1) ( bir yere kadar) yuvarlanmak
    3) перен., прост., в соч.

    постепе́нно он докати́лся до воровства́ — düşe alçala hırsızlığa başlamıştı

    Русско-турецкий словарь > докатиться

  • 3 дотащить

    сов.
    ( bir yere kadar) (sürükleyerek) götürmek; getirmek

    Русско-турецкий словарь > дотащить

  • 4 куда

    нареч.
    1) вопр. относ. nereye

    куда́ э́то ты (направля́ешься)? — nereye böyle?

    куда́ он ра́нен? — neresinden yaralıdır?

    вам куда́ (ну́жно попа́сть)? — nereyi arıyorsunuz?

    там, куда́ мы пое́дем... — gideceğimiz yerde

    куда́ б ты ни пое́хал — nereye gidersen git, her nereye gitsen

    2) неопр., разг. bir yere
    3) вопр., разг. (к чему, зачем) ne diye

    куда́ нам торопи́ться? — ne diye acele edilim?

    куда́ ты спеши́шь / торо́пишься? — acelen ne?

    куда́ мне сто́лько де́нег? — ne yapayım bu kadar parayı?

    4) частица, разг. ( гораздо) çok daha

    куда́ ле́гче — çok daha kolay

    5) в соч., частица, прост.

    куда́ уж тебе́ с ним тяга́ться! — onunla boy ölçüşmek ne haddine senin!

    куда́ он то́лько не обраща́лся — başvurmadığı yer / kapı kalmadı, kırk kapının ipini çekti

    ••

    будь он молодо́й, ещё куда́ ни шло — genç olsa yine neyse

    па́рень хоть куда́ — kıyak bir çocuk

    вот куда́ веду́т таки́е оши́бки — böylesi hataların insanı götüreceği yer işte budur

    Русско-турецкий словарь > куда

  • 5 глаз

    göz
    * * *
    м, врз

    ве́рный глаз — şaşmaz göz

    у него́ плохи́е глаза́ — gözleri bozuk

    отвести́ глаза́ (в сто́рону) — gözünü ayırmak

    ••

    в мои́х глаза́х он ничто́ — gözümde bir hiçtir

    за глаза́ хва́тит / доста́точно — yeter de artar

    за глаз а́ (хвалить, говорить и т. п.)arkasından

    на глаз э́та кварти́ра мне ка́жется бо́льше — gözüme bu daire daha genişmiş gibi geliyor

    ра́ди прекра́сных / краси́вых глаз — kara gözleri / kaşları için

    с глазу на́ гла́з — baş başa

    дурно́й глаз — kem göz / nazar

    с закры́тыми глаза́ми — gözü kapalı

    с каки́ми глазами ты там пока́жешься? — oraya ne yüzle geleceksin?

    с пья́ных глаз — прост. sarhoş haliyle, tütsülü başıyla

    где бы́ли твои́ глаза́? — senin gözün neredeydi?

    гла́зом не моргну́в — gözünü kırpmadan

    и гла́зом моргну́ть не успе́ешь — göz kapayıp açıncaya kadar, göz açıp kapamadan

    мне сты́дно смотре́ть ему́ в глаза́ — yüzüne bakmaktan utanıyorum

    у меня́ в глазах двои́тся — çift görüyorum

    я его́ (и) в глаза́ не ви́дел — yüzünü bile görmedim

    у неё глаза́ на мо́кром ме́сте — gözü suludur

    не ве́рить свои́м глаза́м — gözlerine inanamamak

    бере́чь пу́ще гла́за — gözü gibi sakınmak

    броса́ться / лезть в глаза́ — göze çarpmak

    бить в глаза́ — göze batmak

    хоть глаз вы́коли — zifiri karanlık

    встать пе́ред глаза́ми — gözlerinin önüne gelmek

    закрыва́ть глаза́ на что-л.bir şeye göz yummak

    опусти́ть / поту́пить глаза́ — gözlerini (yere) indirmek

    отводи́ть / пря́тать глаза́ — gözlerini kaçırmak

    откры́ть кому-л. глаз а́ на что-л.birinin bir şeye gözünü açmak

    наско́лько хвата́ет / хвата́ло глаз — gözün alabildiğine

    попа́сться кому-л. на глаза́ — birinin gözüne ilişmek

    не попада́йся ему́ на глаза́! — gözüne görünme!

    поеда́ть глаза́ми — gözle yemek

    пробежа́ть глаза́ми — gözden geçirivermek

    прогляде́ть / просмотре́ть / вы́смотреть все глаза́ — gözleri yollarda kalmak

    ре́зать глаз / глаза́ — göze batmak

    сказа́ть пря́мо в глаза́ — yüzüne karşı söylemek

    скры́ться из глаз — gözden kaybolmak

    смотре́ть / гляде́ть сме́рти (пря́мо) в глаза́ — ölümle yüz yüze gelmek

    смотре́ть больши́ми глаза́ми на кого-что-л.hayret hayret bakmak

    он смотре́л во все глаза́ — göz kesilmiş bakıyordu

    уви́деть свои́ми (со́бственными) глаза́ми — (kendi) gözüyle görmek

    не спуска́ть глаз с кого-чего-л. — birinden, bir şeyden gözünü ayırmamak; birini, bir şeyi göz hapsine almak ( не выпускать из виду)

    стоя́ть пе́ред глаза́ми — gözlerinin önünden gitmemek

    с глаз доло́й - из се́рдца вон — gözden ırak olan gönülden de ırak olur погов.

    в чужо́м глазу́ сучо́к ви́дит, (а) в своём - бревна́ не замеча́ет — kendi gözündeki merteği görmez de elin gözündeki çöpü görür посл.

    Русско-турецкий словарь > глаз

  • 6 гроб

    tabut
    * * *
    м
    ••

    до гроба — ta mezarının başına kadar; ömrü oldukça

    стоя́ть одно́й ного́й в гробу́ — bir ayağı çukurda olmak

    в гроб гляде́ть — yere / toprağa bakmak

    встань он (сейча́с) из гроба... — mezardan kalksa...

    Русско-турецкий словарь > гроб

См. также в других словарях:

  • cehenneme kadar yolu var — defolsun, istediği yere kadar gitsin anlamında bir sövgü sözü …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • götürmek — i 1) Taşımak, ulaştırmak veya koymak Hamalın biri, sırtına koca bir ayna vurmuş, götürüyordu. H. Taner 2) i, e Bir kimseyi bir yere kadar yanında yürütmek 3) i, e Bir şeyi yakından uzağa götürmek 4) Yerinden ayırıp uzağa atmak veya yok etmek Bir… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • vurmak — e, ur 1) Elini veya elinde tuttuğu bir şeyi bir yere hızla çarpmak Masaya vurmak. Birinin başına vurmak. 2) i Ses çıkarmak için bir şeyi başka bir şey üzerine hızlıca çarpmak Kapılarını vurmadan, kartını göstermeden, kademeye aldırmadan odalara… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • MENASİK-ÜL HAC — Hacı olmak için Mekke i Mükerreme ye gidenlerin Kâbe yi ziyaret etme, Arafat ta vakfeye durma, kurban kesme, ihram giyme, muayyen bir yerden bir yere kadar yürüme gibi yapılan ibadet rükünleri. (Bak: Sa y …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • neyse ne — bir yere, bir dereceye kadar Erkekler neyse ne ama kadınlar... S. F. Abasıyanık …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yer — is., gök b. 1) Dünya 2) Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân İzinsiz bir yere gitmek ne haddime? M. Ş. Esendal 3) Gezinilen, ayakla basılan taban Ayıp bir şey gördü mü kulaklarına kadar kızarıyor, gözünü… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • gelmek — den, e, nsz, ir 1) Bir yere gitmek, ulaşmak, varmak Gurbetten gelmişim yorgunum, hancı. B. S. Erdoğan 2) Geriye dönmek ... adamı Ödemiş ten aldım geldim, her masrafını çektim. N. Cumalı 3) Oturmaya, ziyarete gitmek Dün akşam amcamlar bize geldi.… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • düşmek — e, er 1) Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek Havada uçan kuş vurulmuş gibi birdenbire sokağa düşüyor. R. N. Güntekin 2) den Durduğu, bulunduğu, tutunduğu yerden ayrılarak veya dayanağını, dengesini yitirerek yukarıdan… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • tutmak — i, ar 1) Elde bulundurmak, ele almak Kucağında kundaklı bir çocuk tutuyordu. Ö. Seyfettin 2) Ele geçirmek, yakalamak Evvela bu terbiyesiz köpeği tuttu, bağladı. Ö. Seyfettin 3) Avlamak Dalyan işletiyorum, tuttuğumuz balığı tekrar denize döküyoruz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • atmak — i, e, ar 1) Bir cismi bir yöne doğru fırlatmak Taşı suya atmak. 2) Bir şeyi yere doğru bırakmak 3) Bir kimsenin ilişiğini kesmek Adamcağızı berbat bir yere attılar. 4) e, nsz Koymak Mutlaka yemeklerimize biber atmayı âdet edinmişiz. B. Felek 5)… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • dökmek — i, er 1) Sıvı veya tane durumunda olan şeyleri bulundukları kaptan başka bir yere boşaltmak İhtiyar karısı pırıl pırıl kalaylı maşrapa ile ona su dökecek. S. F. Abasıyanık 2) Belli bir yere boşaltmak Sigara tablasını dökmek. 3) Akıtmak, düşürmek… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»